3 Şubat 2016 Çarşamba

22 Ocak 2016 Cuma

HACI MURAT-TOLSTOY //KİTAP YORUMU




   Hayırlı akşamlar

Tolstoy'un ilk okuduğum romanı olma özelliğini taşıyan kitaptır.1840 1850 li yıllarda rus kafkas savaşlarını, savaşın şiddeti ve gereksizliğini ele alıyor.Kitabın baş kahramanı Hacı Murat.

Hacı Murat çeçen asıllı bir mücahid Şeyh Şamil ile yaşadığı sıkıntılar yüzünden ruslara sığınmıştur.
Ruslar bu iki dostun anlaşmazlıklarından faydalanmak isterler ve Şeyh Şamil'in en gözde naibi olan Hacı Murat!a çok iyi davranmaktadırlar.Ne var ki Hacı Murat'ın ailesi Şeyh Şamil'in elindedir.Hacı Murat da ruslarla işbirliği yapmasının yalnızca ailesi kurtarıldıktan sonra mümkün olabileceğini ilk sığındığı günden beri özellikle dile getirmektedir.Hacı Murat kaldığı sürece içinde yaptığı ihanetten dolayı fırtınalar kopmakta rus tarafında ise Hacı Murat için aralarına sızan bir casus olabilir şüphesi
kol gezmektedir.

Şeyh şamil Hacı Murat ın kaçtığını duyunca oğluna mektup yazdırtarak eğer dönmez ise ailesini kötü şeyler yapmakla tehdit eder.Hacı murat bunun üzerine ruslardan kaçıp müritleriyle ailesini kurtarmak ister lakin müritleriyle birlikte sıkıştıkları hendekte yüzlerce rus askeri tarafından vurulurlar ve böyle biter.

Biliyorum özet  oldu zaten kitapta pek kısa kendisi de  özet gibi birşey tolstoy'un anlatımı  oldukça akıcıydı ve tarafsız anlatmış hatta çoğunlukla Hacı Murat'ı öven rusları yeren bir uslubü vardı.Takıldığım bir yer ailesini tehdit etme şekliydi ki benim için hiç inandırıcılığı yoktu.Bildiğimiz dinlediğimiz Şeyh Şamil'in sözleri olamazdı.




SÖZ AHLAKI



Aziz Müminler!
Bir gün Peygamberimiz (s.a.s) ’e sahabeden biri, “Kurtuluşun yolu nedir?” şeklinde bir soru sordu. Efendimiz, bu soru vesilesiyle tüm müminlere kurtuluşa ve huzura giden yola dair şu önemli tavsiyede bulundu: “Diline sahip ol! Fitneye bulaşma! Günahların için pişmanlıkla gözyaşı dök!”1
Hutbemin başında okuduğum hadis-i şerifte ise Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyurmuştur: “Kulun kalbi doğru olmadıkça imanı doğru olmaz. Sözü doğru olmadıkça da kalbi doğru olmaz.”2
Kardeşlerim!
Söz, Yüce Rabbimizin kelam sıfatının bir yansımasıdır. Âlem, O ’nun “Ol” sözüyle var olmuştur. Âdem (a.s.), O ’nun bir sözüyle yaratılmış ve insan, dünya serüvenine sözle başlamıştır. Rabbimiz, kelâm sıfatının bir tezahürü olarak insanlara vahiy göndermiştir. Kerim Kitabımız Kur ’an, okunan bir söz olarak Efendimiz (s.a.s) ’e vahyedilmiştir. İnsanoğlu, zihin ve gönül dünyasındakileri hep sözle ifade etmiştir. Dil, aklın da kalbin de tercümanı olmuştur.
Kardeşlerim!
İslam medeniyeti ahlak, hikmet, irfan, hak ve hakikati izhar eden bir söz medeniyetidir. Sözde öncelikle doğruluğun, sadakatin bulunması gerekir. Söz, hak ve hakikate tercüman olmalıdır. Yalanla, iftirayla zihinler, gönüller, diller kirletilmemelidir. Doğru olmayan sözlerle fesat ve huzursuzluğa sebebiyet verilmemelidir. Emanet olan ömür sermayesi ve hızla akıp giden zaman, faydasız, beyhude sözlerle israf edilmemelidir. Bu hususta Efendimizin “Ya hayır söyleyin, ya susun!”3 uyarısı her daim şiarımız olmalıdır.
Allah katında sözün değeri, hakkı ve hakikati ne kadar yansıttığı ile ölçülür. Çünkü söz, özün aynasıdır ve sadece insanın davranışını değil, aynı zamanda kişiliğini, hatta âkıbetini belirlemektedir. Bu gerçeği Yüce Rabbimiz, şu âyet-i kerime ile haber vermiştir: “Ey iman edenler! Allah ’a karşı gelmekten sakının ve doğru söz söyleyin ki Allah sizin işlerinizi düzeltsin ve günahlarınızı bağışlasın.”4
Kıymetli Kardeşlerim!
Sözde aranan diğer bir özellik ahlaktır, nezahettir. Sözün bir ahlakı, bir âdâbı vardır. Mümin, konuşmasıyla zarafet ve nezaketini yansıtmalıdır. Onun kelâmı, güzel ve hoş olmalı, insanın gönlüne akmalıdır. Ancak, gönle akabilmesi için söz, samimiyetle, gönülden söylenmelidir. Efendimiz (s.a.s), insanları etkilemek için yapmacık sözler söyleyenleri, ağzını eğip bükerek gösteriş amacıyla söz sarf edenleri Allah ’ın sevmediğini haber verir.5 Müminin insanlara lânet okuyan, kaba, çirkin, kötü sözlerle hakaret eden biri olamayacağını vurgular.6 Sadaka diye tanımladığı güzel sözün, kişiyi cehennem ateşine karşı koruyan bir kalkan olduğunu bildirir.7
Kardeşlerim!
Ne acıdır ki günümüzde büyük ölçüde sözün değeri düşmüş, imaj yüceltilmiş, görüntü ve görsellik öne çıkarılmıştır. Çoğu zaman söz söyleme sorumluluğu göz ardı edilir olmuştur. Sorumsuzca, sonu düşünülmeden söylenen sözlerle nice olumsuzluklara, huzursuzluklara, buhranlara neden olunmaktadır. Sosyal medya başta olmak üzere kimi yayın organlarında gündeme getirilen asılsız sözlerle kitleler etki altına alınmakta ve algılar yanlış yönlendirilmektedir. Hiçbir ahlakî değer tanımaksızın, insanların kişilik hak ve onurları hedef alınmakta ve insafsızca zedelenebilmektedir. Daha da ötesi kimilerince zaman zaman hiçbir insanî değer gözetilmeksizin türlü iftira ve karalama kampanyalarıyla din ve dini müesseseler itibarsızlaştırmaya çalışılmaktadır. Gayri ahlakî ve gayri vicdanî bu tür çabalar, mümin gönülleri derinden yaralamaktadır. Bu asılsız sözlerin, araştırılıp teyit edilmeden dillere dolanması ise ne vahim bir durumdur. Unutulmamalıdır ki bu tür sözleri ortaya atanlar kadar, araştırma gereği duymadan onlara itibar edenler de sorumluluk ve vebal sahibidir.
Kardeşlerim!
Bugün, insan olarak, Müslüman olarak hepimize düşen görev, imajın ve görselliğin görüntüsüne kendimizi kaptırmamaktır. Manayı maddeye, bâkî olanı fâniye, hakikati yalana esir etmemektir. Söz ahlakı ve sorumluluk bilinciyle hareket ederek her daim hak ve hakikatin peşinden gitmektir. İnsanî ilişkilerimizde empati, saygı, nezaket ve anlayışı kendimize şiar edinmektir. Her bir sözümüzün, her bir işimizin kıyamet günü hesabının sorulacağını unutmamaktır.
Hutbemizi Yunus Emre ’nin şu anlamlı beyitiyle bitirmek istiyorum:
Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı,
Söz ola ağulu aşı, bal ile yağ ede bir söz.
1 Tirmizî, Zühd, 60.
2 İbn Hanbel, III, 199.
3 Buhârî, Edeb, 31.
4 Ahzâb, 33/70-71.
5 Tirmizî, Edeb, 72.
6 Tirmizî, Birr ve sıla, 48.
7 Buhârî, Cihad, 128, Buhârî, Edeb, 34.

21 Ocak 2016 Perşembe

Köyde ilk kış

“Kar taneleri ne güzel anlatıyor birbirine zarar vermeden de yol almanın mümkün olduğunu.”
Mevlana
   Yayla köyümüzde geçirdiğimiz ilk kış. İlkleri yaşıyoruz sürekli. Ufak tefek zorlukları olsa da  İstanbul dan trafikten aşırı kalabalıktan kurtulduğumuz için kendimi ve ailemi çok kısmetli  sayıyorum. 

                                         
                                   
                 Av köpeği olmanın getirdiği alışkanlık burnu yerden kalkmıyor






Bu klasiği yapmazsak olmazdı



19 Ocak 2016 Salı

Sosyal Deney


Ne acı bir durum ki  ne kendi tahrif edilmiş kitaplarından haberleri var ne de bizim kitabımız ve dinimizden ALLAH hidayet versin hepimize




İMTİHANIN ADI: FİTNE




İMTİHANIN ADI: FİTNE

İLİ           : GENEL
TARİH    : 15.01.2016
İMTİHANIN ADI: FİTNE
Aziz Kardeşlerim!
Okuduğum âyet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Sizden sadece zulmedenlerle sınırlı kalmayacak fitneden sakının. Ve bilin ki, Allah’ın cezası oldukça şiddetlidir.”[1]
Okuduğum hadis-i şerifte ise Peygamber Efendimiz (s.a.s) şöyle buyurmaktadır: “Şüphesiz bahtiyar kimse, fitnelerden uzak kalandır. Bir musibete uğradığında sabredendir. Yazıklar olsun fitneye sebebiyet verenlere ve destek olanlara!”[2]
Aziz Müminler!
Kerim Kitabımızda farklı anlamlarda kullanılan fitne kelimesi aynı zamanda “imtihan” anlamına gelir. Kimi zaman canımızla imtihan oluruz. Kimi zaman sahip olduğumuz ve nice emeklerle biriktirdiğimiz malımız ve mülkümüzle imtihan oluruz. Kimi zaman göz aydınlığı evladımızla imtihan oluruz. Kimi zaman yüzümüzü güldüren bir sevincin adıdır imtihan. Kimi zaman başımıza gelen bir musibettir imtihan.
Kardeşlerim!
Kimi zaman da imtihanımız, türlü huzursuzluklara, karışıklıklara sebep olan fitne karşısındaki tutumumuzdur. Yüce Rabbimiz, fitnenin öldürmekten daha kötü, daha korkunç olduğunu belirtir. Peki fitne neden bir insanı öldürmekten daha kötü ve korkunç olarak takdim ediliyor bizlere? Çünkü fitne, kin ve husumete sebep olur. Kardeşliğimizi ve birliğimizi sarsar, gücümüzü zayıflatır. Fert ve toplumların güne ve yarına dair umudunu yerle bir eder.
Fitne, insanların onurlarını, şeref ve haysiyetlerini zedeler. Fitneyle iştigal etmek zihni kirletir, gönlü kirletir, dili kirletir. Fesat peşinde koşan ve insanları birbirine düşürmek için çalışanlar, sadece şeytanın amacını kolaylaştırırlar. Benliğindeki fitne duygusu, kişinin yalnız kendisini değil, aynı zamanda toplumu ve hatta insanlık ailesini tarumar eder. İşte bu nedenledir ki, Yüce Rabbimiz ve Peygamber Efendimiz, fitneyi değil, ıslahı; çatışmayı değil, kaynaşmayı esas almamız hususunda bizleri sıkça uyarır. Kerim Kitabımız, fitne çıkararak huzursuzluk ve kargaşaya neden olanların ahirette ağır bir cezaya çarptırılacaklarını bildirir.[3]
Kardeşlerim!
Tarih, fitnenin sebep olduğu nice yıkımlara, nice kıyımlara, nice karanlık dönemlere şahit olmuştur. Geçmişte yaşanan kavgaların, savaşların, katliamların birçoğunun temelinde fitne vardır. Biz de geçmişte türlü fitnelere maruz kaldık, türlü fitnelerle imtihan edildik. Bugün de ülke olarak, millet olarak en ağır imtihanlardan geçiyoruz. Birlik beraberliğimize kast eden ve bizi birbirimize düşürmek isteyenlerce fitne ateşi her geçen gün bütün şiddetiyle körükleniyor. Pek çok kardeşimiz ve masum insan, fitnenin sebep olduğu hain saldırılarla, vicdan ve insafını kaybetmişlerin sınır tanımayan vahşetleriyle can veriyor. Cehaletten kaynaklanan taassupla, birtakım mihrakların yönlendirmesiyle her türlü şiddet ve cinayeti meşru gören bir anlayış, kalbimize bir hançer gibi günden güne saplanıyor.
Diğer yandan hiçbir ahlaki değer ve sınır tanımaksızın ortaya atılan ve aslı astarı olmayan ithamlarla diller kirletiliyor, zihinler ve gönüller bulandırılıyor. Fitne ve huzursuzluklara sebep olunuyor. Görsel ve sosyal medyada asılsız söz ve töhmetlerle nice masum insanın onur ve haysiyeti, izzet ve şerefi ölçüsüzce dile dolanıyor. Oysa en büyük fitnelerden biri, bir insanın onur ve haysiyetine kast etmek değil midir? En büyük zulümlerden biri, dili zehirli bir ok haline getirerek nazargâh-ı ilahî olan kalpleri yaralamak değil midir?
Kardeşlerim!
Bizler, geçmişten günümüze her zorluğu, her imtihanı Rabbimizin emirlerine, Peygamberimizin öğütlerine riayet ederek geçtik. Fitne, fesat, kaos ve desiseleri basiretle, ferasetle hep birlikte aştık. Gönülleri bir, hüzün ve kederleri bir, gayeleri bir kardeşler olduk. Öyleyse geliniz, bugün de millet olarak bizi kuşatan, yarınlarımızı tehdit eden fitne ve güçlükleri aşabilmek için rahmet, adalet, hak ve hakikat dini İslam’a sımsıkı sarılalım. Hep birlikte fitne ateşini söndürmenin yollarını arayalım. Bizi birbirimize düşürmeye yönelik tuzak ve komplolara, içimizden ve dışımızdan beslenen fitne uzantılarına karşı uyanık olalım. Farklıklarımızı bir eksiklik, ayrılık ve çatışma nedeni değil, bir zenginlik vesilesi olarak görelim. Kardeşliğimizi, birlik ve beraberliğimizi her türlü aidiyet ve çıkarın üstünde tutalım. Önyargılardan sıyrılarak birbirimizin izzet, onur ve haysiyetini saygın, muhterem ve mükerrem görelim. Allah’a, Peygambere, ahlaki değerlere gönül vermiş müminler olarak fitne ve fesadın değil, ıslahın öncüsü olalım. Boş, asılsız, aslına vakıf olmadığımız, fitneye sebep olan dedikodu ve töhmetin peşinde koşarak ömrümüzü ve zamanımızı israf etmeyelim. Elimizle, dilimizle, hâsılı bütün bir bedenimizle bir gün mutlaka hesaba çekileceğimizi unutmayalım.
Hutbemi şu dua ile bitirmek istiyorum: 
Ya Rabbi! Fitnenin esiri olmuş zihin ve gönle sahip olmaktan sana sığınırız. Dillerimizi fitne ateşini tetiklemekten, gönüllerimizi, gözlerimizi, kulaklarımızı hak ve hakikate karşı kör ve sağır kesilmekten muhafaza eyle! Bize kudret ver; haysiyetin ayaklar altına alınmasına müsaade etmeyelim. Bize gayret ver; aramıza öfke, kin ve nefret tohumları ekmek isteyenlere fırsat vermeyelim. Bize vahdet ver; bir olalım, birlik olalım.
Rabbimiz! Milletimizi ve İslam âlemini her türlü fitne ve musibetten muhafaza eyle! Bizleri tevhit üzere sabit kıl!


[1]Enfâl, 8/25.
[2]EbûDâvûd, Fiten ve Melâhim, 2.
[3]Bürûc, 85/10.